Bu yazıda iş hayatında anlam yaratmanın ve çabalarımızı anlamlandırarak daha doyumlu bir hayat sürmenin kendimce tanımladığım yolunu sizinle paylaşmak istiyorum.
İş yaşamında zorluklarla karşılaştığımızda bunlarla mücadele ediyor ve çoğu zaman aşmanın ya da çözmenin bir yolunu buluyoruz. Ne var ki,aynı sorun defalarca karşımıza çıktığında, tekrar tekrar çözme çabası, yani her seferinde başa dönüyormuş gibi olma hali, yaptığımız işte anlam erozyonuna yol açıyor ve çabalarımızın karşılığını bir türlü alamadığımıza dair bir inanç geliştirmeye başlıyoruz. Bu durum beklediğimizden uzun sürer ise çoğunlukla bakış açımız umutsuzluğa doğru evriliyor.
Eğitimlerimde ya da koçluk çalışmalarımda katılımcılardan aşağıdakine benzer yakınmalar duyuyorum:
"İlhan bey güzel söylüyorsunuz ama şunları şunları yaptığım halde durum değişmiyor. "
"Şu yönetici ile uğraştım tam işleri yoluna koymuştum ki yöneticim değişti. Şimdi yeniden mi başlayacağım?"
"Tam ekibimi kurdum. Arkadaşları yetiştirdim. İkisi istifa ettiler. Yerine şimdi yeni arkadaşlar geldi işin yoksa tekrar baştan başla."
"Şimdi burada memnun değilim ama yeni bir işe başlasam bir şey değişmeyecek ki..."
Çalışma hayatına egemen olan umutsuzluğa işaret eden bu gibi ifadeler beni gerçekten derinden üzüyor.
Bu durumda katılımcılara kendi bakış açımı sunarak üzerinde düşünmelerini tavsiye ediyorum.
Benim hayatta geride bıraktığımı sandığım ama tekrar tekrar karşıma çıkan sorunları çözmek ve arzu ettiğim hedefe ulaşmak için kendime hatırlattığım bir sayı var:
25.550
Lütfen bundan sonraki satırları okumadan önce bu sayının ne olabileceği konusunda biraz düşünün ve tahminlerinizi bir tarafa not edin.
25.550 benim hayata bakışımı ve yorumumu değiştirmeme neden olan sayı. İlk defa 1996 yılında bir akşam, zaman yönetimi hakkında bir eğitim hazırlarken karşılaşmıştım. Bu sayı bir insanın gün cinsinden toplam ortalama ömrünü ifade ediyor. Türkiye istatistiklerine göre insanlar ortalama 70 yıl yaşıyorlar. 70 yılı 365 gün ile çarparsanız 25.550 sayısına ulaşıyorsunuz.
Bu sayı size nasıl geliyor ?
Şimdi size bir hesap yapacağım. Bu hesabı her sene bir defa kendiniz için yapmanızı gönülden tavsiye ediyorum.
Ben 48 yaşındayım. Aralık ayının 27'sinde 48 yaşımı bitiyor olacağım. Yani ömrümün kabaca 17520 günü için yaşanmış, bitmiş, geride kalmış ifadeleri geçerli olacak.
Evet, benim için gelecekte (Türkiye istatistiklerinegöre) 7.980 gün kalıyor. Tabi bu arada ailede 90'larına kadar yaşayanlar bulunduğunu ve umudumun bu yaşlara erişmek olduğunu paylaşmakta da fayda var.
Biz gene de düz hesabın üzerinden devam edelim. Geriye kalan bu 7.980 günün yaklaşık 1/3'ünü uyuyarak geçireceğime göre bu brüt süreyi biraz daha netleştirelim. Uyumaya ayıracağım 2660 günü çıkardığımda geriye kalıyor 5320 gün.
Yaşanacak 5320 gün!
Ama nasıl ?
Şimdi tekrar düşünmenin zamanı. Görüyorsunuz ki hiçbirimiz için yaşam süresi sonsuz değil ve bir gün geçtiğinde o gün herkes için geçmiş oluyor. Başka deyişle, gelecek ile geçmiş arasındaki bu sürekli akış ve amansız yer değiştirme konusunda hiçbirimizin yapacak bir şeyi yok.
Öyleyse, ya bu elimizden kayıp giden zamanın değerini yaşadığımız anın içinde bilecek ve en keyifli şekilde yaşamaya çalışacağız ya da içinde olduğumuz durumun düzelmesi için birilerinin bizim için bir şeyler yapmasını umacağız.
Benim için birincisi daha uygun olan yol gibi gözüküyor.Yani ben mutlu ve doyumlu bir hayat yaşamayı birinin benim için bir şeyler yapmasını beklemeye tercih ediyorum. Karşılaştığım her yeni zorluğu ya da tekrarlanan sorunları mutluluğumu inşa etmenin sorumluluğunun bende olduğunu hatırlayarak göğüslüyorum.
Yazının başına dönersek, tüm olumsuzluklara ya da sorunlara rağmen mücadeleye devam etmenin benim için cevabı şöyle;
a) Sayaç çalışıyor ve günler azalıyor;
b) Bu kısıtlı zamanda mutluluğumu yaratmanın sorumluluğunuhiç kimseye teslim edemem. Bu nedenle çabamı sürdürmek durumundayım ve bundankeyif alıyorum.
Ne dersiniz? Bu akıl yürütmenin sizin yüreğinizde de bir karşılığı var mı?